19 Ağustos 2011 Cuma

Lal


Facebook’tan bir arkadaslık teklifi; inanılır gibi değil, düşünüyorum da ne zaman biz böyle bilgisayardan arkadaşlık kurar olduk, ne zamandır birbirimize telefon ettigimizde önce nasılsın demek yerine neredesin der olduk, bunlar ne zaman oldu, ne hızlı her şey…

En çok hastaları kabul etmeden kendime bir  bir saat ayırmayı seviyorum. Odama geçiyor, notebook’u cantamdan cıkarıyor, masanın ustune koyuyorum. Bu sırada kapı calıyor ve Nilüfer elinde filtre kahve ile içeri geliyor. Sigara paketini cıkarıyorum cantamdan yakıyorum bir kısa marlboro. Sonra bir yudum çay. Çay ve sigara olmadan gune baslasam basım catlayacak gibi agrıyor. Her ikisine de bagımlıyım. Sonra bilgisayardan  gazetelere goz gezdiriyorum, ardından uyesi oldugum sitelere. Bunların hepsini on bes dakikaya sıgdırıyor, odayı havalandırmak icin balkonun kapısını acıyor ardından lavobaya gecip makyaja baslıyorum.

Makyaj sıgınagım. Başımın agrısının çay ve sigara ile alakası yok. Yaşlandım, gözaltı torbalarını gizlemem gerekiyor. Kaşlarımın tam ortasında da çizgiler var ve dediklerine göre bu kaşlarımı çattığım için oluyor. Keske bu cizgiler cok guldugum için dudaklarımın kenarında olsaydı ve ben onları gizlemek yerine gururla gösterebilseydim.

Nilüfer, haftaya verdigin tüm randevuları iptal et. Benim cıkmam gerek, bana bizim tur sirketini bagla. Paris’e gidiyorum!

Sevgili Selda Hanım;

Adım Devrim. Faruk Yılmaz’ın ogluyum. Sizi İlyas Abi’in yeğeni Bilge’nin tuttuğu bir blog sayesinde buldum. Babam aftan faydalanmayı reddetti, tahmininizde yanılmadınız evet evet hala Paris’te. Kanser ile savasıyor ve doktorların dediğine gore cok kısa bir vakti kaldı. Uzgunduk ama babam da garip bir sekilde bu durumu kabullendi. Mehmet Abi onumuzdeki hafta buraya geliyor, Bilge’de dayısı İlyas Abi’yi getiriyor, sizin eski gruptan birkac kisi daha gelecek haftaya, babama bir bulusma yapıyoruz toplu olarak. Gelip gormek istersiniz babamı diye dusundum, bana sizi ve eskiye dayalı dostlugunuzu cok anlattı. Benim ve Bilge’nin iletisim bilgilerimizi yazıyorum dilerseniz bizimle kontak kurabilirsiniz.

İçten Sevgilerimle,
Devrim.


Cok yalnızım Devrim, cok mutsuzum teyzecim. Ben Mehmet’i deli divane bir sekilde sevdim, bekledim. Baban sahidimdir, hic ona ihanet etmedim. Cıksın cezaevinden gelsin yanıma dedim, cıktı sonunda. Ben İlyas’a gelecek, kavusacagız diye sevinirken, Mehmet cozulmus Devrim, babanı ihbar etmis! Babanın yurtdısına kacıs sebebidir Dalgıç Mehmet. Yani benim devrimci sevgilim Mehmet. Baban yurtdısına kactı, İlyas, okulu bıraktı, ben okula dondum, hayatımız karardı.

Ona da kızamıyorum Devrim, nasıl kızayım, bana bir mektup yollamıstı gozaltından Kimbilir ne iskence ettiler de cozuldu. Mukaddes Teyze gozaltından cıktıktan hemen sonra ölmüş oyle aldım haberini. Dayanamadı oglunu o sekilde gormeye tabi, benim gonlum kırık ya anası ne etsin.

Ya baban, ah senin baban. Faruk, kacıp gitmek dısında var mıydı cozumun.Ya cezaevinde surunecektin, ya da boyle. Kanser mi oldun Faruk, sen kanserden ben gonul kırıklıgından olecegim. Bize ne oldu boyle, ben niye boyle yorgunum! Sen niye ölüyorsun? Ölmek hic yakışır mı sana Faruk? Ben seninle vedalasmaya mı gelecektim Faruk? Demek bir oğlun oldu demek adını Devrim koydun, ah Faruk ahhh.

Demedim, yazmadım! Hemen elim telefona gitti, once Devrim’i aradım, ardından Bilge’yi. Bilge dedim, dayın nasıl sen nasılsın, ben haftaya gidiyorum Paris’e İlyas’da gelecek oyle degil mi, huzunluyum ama bir o kadar da hevesliyim dedim. Bir de bakayım sen bana nasıl ulastın Devrim’in bahsettigi blog ne blogu? İyi ki ulasmıssın da merak etttim ablacım dedim. Mehmet Abi dedi, o anlattı dedi. Facebook’tan bulmus seni Selda Abla dedi. Sana bir mektup yollamıs vakti zamanında, bana o mektubun bir kopyasını verdi, bende onun izniyle bu mektubunuzu blogumda yayınladım dedim.

Bogazım dugum dugum oldu,
Bir sabah vakti ellerim titreye titreye internetten Bilge’nin bloguna girdim,
Otlar diye bir baslık atmıs Bilge,
Mehmet de mektubu soyle bitirmis,
Ben kusurluyum,
Hasretle,
Koklayarak.


Bir sigara yaktım, bir nefes cektim, hasretle, koklayarak. Adım Selda, yalnızım, kaslarımın tam arasında cizgilerim var. Cok dusunmekten kaslarımı catmaktan,

Devrim’den, Bilge’den, İlyas’dan, Mukaddes Teyze’den, manifestolardan, Faruk’dan, gazetelerden, gundemi takip etmekten, yorgunluktan, liboşlardan, köse yazılarından, politikacılardan, hayattan, asksızlıktan, sigaradan, caydan, ufak seylerden,

Encokdalgıçmehmetten.
Birleşik.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Otlar

Selda’m, Cancağızım,,

Sana cancağızım demek ne güzel, nasıl umutlu. Nazım’ın karısına yazdığı mektuplar gibi. Ne der Nazım Abi o mektuplarda; ‘Ben iyiyim Piraye, iki fanile iki don kafi. Sağlığım sıhhatim yerinde, bir de özlem olmasa. Yakındır kadınım, özgürlük yakın. Güzel günler bizi bekliyor Piraye,,

Ben yanmazsam sen yanmazsan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.’

Bunun gibi bir şeyler sanırım Selda’m. Ben bu konuda başarılı değilim. İlyas’ın da dediği gibi daha mühim meselelerim var. Güya gözaltı Selda, alakası yok işin aslının. Bildiğin bir koğuş burası. Arkadaşlar kendi icatlarını oluşturmuşlar, medeniyet buradan geçmiyor. Levhalar bulmuşlar, ateşi ilk insanlık gibi icad etmişler sanki. Levhaların üzerine bir mekanizma gecirmişler, ocak görevini görüyor bu. Böylece yemek yemeğe çalışıyoruz. Su çok kısıtlı, haftada bir hamama gidiyoruz, soğuk su ile yıkanmağa çalışıyoruz. Sabunsuz.

Her sabah aramızdan birini sorguya alıyorlar, giden kişi göz ucuyla bize bakıyor, uğurluyoruz. Akşamları karşılama kısmını geçeyim mi Selda? Geçeyim. Çözülen çözülene Selda, aklını kaçıran kaçırana. Delilik özgürlük müdür, değildir. Adamı delirtir bunlar, billahi delirtir.

Buradan çıkacağıma inancım sonsuz. Bizi ne vakte kadar tutacaklar ki, bildiğin saçmalık, dayanak yok, ortada suç teşkil edecek bir durum yok, biz buradayız. Çok öfkeliyim, öfkeme yenilip arada nara attığım oluyor burada. Kürt Said diyor ki yapma Dalgıç Mehmet. Şimdi seni alacaklar içeri, dikkat çekme.

Çekeyim anasını satayım, ne olacaksa olsun. Bıktım beklemekten. Okuyacak kitap da yok, daha evvel burada kalanlar Marx’ın, Lenin’in kitaplarını hatmetmişler. Yeni içeri girenler için güzel kaynaklar, lakin ben bunları biliyorum ki. Said kürtçe öğretmeye heves etti, sorguya aldılar onu gecen hafta, şu an öğretecek hali de yok. Doktor Mehmet var aramızda, o da senin gibi Tıp terk, o iyileştirmeğe uğraşıyor Said’i. İyileşecek, iyileşmeli…

Gözlerim Faruk’u arıyor. Eczacı Faruk’u. Sen pek hazetmezdin onu ama yakalandığımız akşam Faruk olmasa ben şu an hayatta olmazdım Selda. Gerçi yine onun sayesinde burayım ama, en azından yaşıyorum. –her ne kadar buna yaşamak denirse- Kızılay’ın yukarısında tam önceden konuştuğumuz yerde Faruk’dan  İlyas’ın yazdığı manifestoları almış yukarı çıkıyordum. Gelip seni alacaktım Şah’tan. O sırada karşıma çıkıverdi şerefsizler, baktım yedi sekiz kişiler, üzerimde silah yok, biri pardesusunu actı, belindeki silahı farkettim. Faruk’la buluştuğumuz yere doğru koşmaya başladım, beklemiş beni, ne olur ne olmaz diye, koştuğumu görünce  açtı apartmanın kapısını, aldı sakladı beni içeri. Bekledik biraz. Bu şerefsizler tam apartmanın önünde söylene söylene bizi ararken gıkımızı bile çıkartmadan sessizce bekledik. İşte o vakit dedim Faruk’a. Oğlum bunlar beni mimlediler dedim. Selda sana emanet dedim, beni öldürürlerse ya da kaçırırlarsa Selda’yı İlyas’ın evine bırak onu İlyas saklar dedim. Ortalık durulana kadar dışarı salmayın sakın kızı dedim. Tamam lan dedi, ya beni de kaçırırlarsa o zaman ne bok yiyeceğiz dedi. Keşke İlyas’a da haber salsaydın dedi. Saldım saldım dedim, gülerek. Ulan Faruk, açılır mı hiç o kapı.

Apartmanın kapısını bir açtı karşımızda itler. Polislere haber salmış şerefsizler. Ben sağa doğru kaçtım o sola. Daha sokağı dönmeğe varmadan yakaladı itler beni, sonrası malum. Faruk nerede acaba, o gelmedi buraya, öldürdüyseler eger onu ben de Dalgıç Mehmet’sem kanını yerde bırakmam şerefsizim.

Düşündükçe deli oluyorum, canım sıkılıyor. Seni hep İlyas’ın yanında tahayyul ediyorum. Faruk’da orada olmuş olsun. Bazen aklıma olmayacak şeyler geliyor, ağlamaklı oluyorum. Ya Faruk’u vurdularsa, ya İlyas’ı içeri aldılarsa, ya sen İlyas’a gidemeden Dalgıç Mehmet’in sevgilisi oldugun icin gözdağı amaçlı…

Bu mektubu okuyor ol Selda’m. İlyas’ın yanında olmus ol. Faruk’da yanınızda olsun, yine atışıyor olun. İlyas manifestolarını yazıyor olsun, sen yazdıklarını yuksek sesle okuyor ol. Faruk arada takılsın sana burjuva mısın kızım niye saclarını sallıyorsun desin, sen ciddiye al, sinirlen, ben çıkayım buradan o saclarını koklaya koklaya opeyim seni.

Selda, yabani bir ot gibiyim,
Leş gibi kokuyorum,
Kelimelerim cümlelerim güzel degil,
Ben kusurluyum,

Adım Dalgıç Mehmet,
Bekliyorsun ve beni bu kusurularımla seviyorsun değil mi?

Hasretle,
Koklayarak.