20 Ekim 2010 Çarşamba

Pıt pıt

Yürek ağrım, çileğim, çiçeğim, papatya kızım;

Şu sıralar hep bir şeylere geç kalıyorum ben. İşe, eve, saçlarıma bakmaya, ortalığı toparlamaya, arkadaşlarımı aramaya. Hep gecikiyorum. Hayatım tamamıyla bir koşuşturmaca. Bir şeyler hep eksik kalıyor, hep yarım yamalak. Seni düşünüyorum, kardeşini düşünüyorum ben size yetmeye çalışıyorum ama annecim. Özen gösteriyorum.

Beni üç seviyormuşsun, beş seviyormuşsun, geçen gece uyumadan evvel kendin söyledin. Ben seni bin beş yüz seviyorum yavrum, milyon kez seviyorum. Koşulsuz seviyorum. Hayat sana ne gösterirse göstersin, başına ne gelirse gelsin bu hiç değişmeyecek. Sen benim kızımsın bir kere, karnımda yaşadın, var mı ötesi?

Üç yaş ne demek, ben sana doyamıyorum kuzum. Mezuniyetini, evliliğini, anne olmanı görmek istiyorum. Hayatında bir sorun yaşadığında ya da sevindirici bir olay geldiğinde başına, ilk beni ara istiyorum. Ağlamaya ihtiyaç duyduğunda omzum, kucaklamaya ihtiyaç duyduğunda göğsüm senin olsun.

Uyurken bakıyorum sana, uyanıkken dalıyor gözlerim. Ben bir mucize yaşıyorum annecim sen bunun farkında mısın? Çok bekledik biz seni, henüz doğmadan babanla birlikte sana ninniler yazdık, masallar tasarladık sana okunmak üzerine kafamızda. Hani şu geceleri söylediğim pıtı pıtı pıtı kızımcım, çıtı çıtı çıtı kızımcım, benim minik kızım var, benim tatlı kuzum var, annesinin papisi, babasının kuzusu ile başlayan şarkı var ya, işte onu biz yazdık sana. Sonra şu anlattığım Zorki’li masal, hani Zorki parkta annesiyle salıncağa bir binmiş, bir zıplamış diye çırpına çırpına anlattığım.

Papatyam, sana hamile olduğumu öğrendiğim gün hayatım değişti benim. Evde şakayla karışık bir test aldık, kahvenin kokusu midemi bulandırınca. Hiç unutmuyorum günlerden Pazar. Akşamüstü. Testin sonucunda ikinci çizgide hafif bir pembelik fark ettik, gözlerimize inanamadık. Koştura koştura karşı komşuma gittim, ona da testi gösterdim. O da evet evet bu pembe deyince, doğru hastaneye. Akşamın o saatinde beta hcg testi yapılır mı, hadi yapılır diyelim, testin sonucunu beklemek için yarım saat nasıl sabredilir? Hadi sabredilir diyelim, hemşire elinde test sonucunun zarfıyla geldiğinde heyecandan, oturulacak yer aranır mı? Oturduk hastanenin bekleme salonunda kuzum. Baban ve ben; iki şaşkın ördek. Cesaret edemedik açmaya zarfı. Hemşire açtı ve demesin mi değer 286 diye. Ağzımdan çıkan tek kelime inanamıyorum oldu, bir hata olmasın. İnanamıyorum bir hata olmasın. Baban böyle konularda çok ketumdur. Kitlendi kaldı. Hiçbir tepki veremedi bana. Öylece…O sıralar bir arabamız yok, hiç unutmam, eve dönüyoruz, taksideyiz. Şoför hız yaptı biraz, baban bir hışımla, karım hamile, daha yavaş, daha yavaş. Gözümden akan bir damla gözyaşı, mutluluk, endişe, gurur, daha çok yürek ağrısı…

Ertesi sabah, tüm aile merkezdeyiz. Babaannen, iki deden, dayın, amcan, teyzem, karnımda sen. Usg monitörüne kitlenmiş, bir sürü göz. Doktordan çıkacak her kelime müthiş önemli: ‘Rahim duvarı kalınlaşmış, bu gebeliğe delalet, lakin testi tekrarlayalım, değer artacak mı, haftaya da kesenin oluşup oluşmadığına bakarız.’ Sabır ve endişe. Anneliğim hala böyle geçiyor benim. İyi ki değer katladı, iyi ki kese görüldü ve iyi ki ben bir sonraki paragrafı yazabileceğim;

‘Hayatım ben sakinim, sende sakin ol lütfen. Sakinlik kilit biliyorsun. Her şeye karşı hazırlıklıyız.’ Nasıl sakin olayım, bugün önemli bir gün, bugün bebeğimin kalp atış sesini duyabilirim, bugün gebe olup olmadığımı öğrenebilirim, bugün o okşadığım karnımın içini göreceğim, bugün bebeğimle ilk karşılaşmamız, ya da bugün bir kayıp yaşadığım resmileşecek. Boşu boşuna telaşe yapmayacağım.

Tüp bebek merkezi,
Pazartesi sabahı,
Aylardan Mart,
Zehir gibi bir soğuk,
Yıllardan 2007,,

Önce usul usul kapı açılır, pufta oturulur, ayağıma kocamın galoşları geçirmesine izin verilir. Kafamda bin bir türlü soru. Ya gebe değilsem, bu kadar ilgi, yine bir hayal kırıklığı. Peki ya gebeysem, bir an önce netleşsin, düşünmekten yorgun düşüyorum artık. Bekleme salonundayız, doktorumu görüyorum, hoş geldiniz diyor, buyurmaz mısınız? Tüm aile giriyoruz odaya. Önce kilom, sonra son regl tarihim, ardından tansiyonum. Sonra uzanır mısınız diye bir soru cümlesi. -Elbette uzanırım, ben buraya uzanıp bebeğimi göremeye ne kadar hevesliyim, bir bilseniz, işte şimdi şu dakika bu sebeple bir yaprak gibi tir tir titriyorum. Bir bebeğim olsun istiyorum, bunu çok istiyorum.- Doktor monitörü açıyor, delici bir sessizlik. Kocam elimi tutuyor, hepimizin gözü monitörde, delici bir sessizlik, -hala-. Yaklaşık bir dakika, bana milyon saat gibi geliyor, kocamın elini sıkıyorum, ellerim buz. Sonra seni fark ediyorum kızım, kalp atışını fark ediyorum, adımın ne olduğundan emin olduğum kadar eminim, ilk ben fark ediyorum seni. ‘Doktor Bey, ben gebe miyim?’ Endişe dağılacak şimdi, sessizlik bozuldu. Odadaki bekleyiş nihayete kavuştu kavuşacak: ‘ Hem gebesiniz, hem de bebeğiniz haftasına göre gayet iyi gözüküyor, bakın bu gördüğünüz hareket bebeğinizin kalp atışı, dilerseniz monitörün sesini açalım, dinleyelim’

Ben nasıl ağlamayayım, gözlerimden mutluluk gözyaşları süzülüyor, baban ellerimi öyle bir sıkmış ki, başımı ona çevirdiğimde onunda gözlerinden yaşlar döküldüğünü görüyorum, diğer elini saçlarıma götürüyor, usul usul senin ilk sesini bekliyoruz.

Pıt pıt, pıt pıt. Hiçbirimiz konuşamıyoruz, ne baban ne ben, ne babaannen, ne dedelerin, ne dayın ne amcan. Sadece senin sesin. Pıt pıt, pıt pıt. Dünyanın en güzel sesi, en harika sesi, en en en sesi. Doktor dakikada kaç kez attığını hesaplıyor, ben salya sümük. Pıt pıt, pıt pıt.

6 hafta 4 günlükken, ilk sesini duydum: pıt pıt. O gün bugün, bana anlam katan, renk katan, gümbür gümbür atan kalbin, yüreğimi ağrıtıyor, her bakışımda, her seni kucaklayışımda, her saçlarını okşayışımda…

Buraya hiç yazamıyor, yazsam bile yayınlayamıyordum. 16/10/2010’da üç yaşında oldun bebeklikten çocukluğa geçişin resmileşti, gel gör ki;

Sen hala benim minik bebeğim,
Minik kuzum,
Minik kızımsın,
Pıtpıtım benim.

Seni öyle çok seviyorum ki…

6 yorum:

  1. o hafta kalp atışını duyacağımızdan hiç umutlu değildik ve duyduk!! sonraki günlerde gece rüyama bile girmişti. nasıl da hızlı atıyordu... o günlere götürdün iça:)

    YanıtlaSil
  2. ah İça'cım...

    gözlerim dolu dolu okudum! Ne iyi yapmışsın bu blogu açmakla!!!

    ve o nasıl muhteşem bir resimdir...

    maşallah!

    sebiyorum üçünüzü de, sık sık okumak dileğiyle!

    Sevgiler, Başak

    YanıtlaSil
  3. beni de o gunlere goturdun, bir yandan heyecan bir yandan bosa umutlanmayayim kuskusu.aglattin beni.....

    YanıtlaSil
  4. yelizcim,
    aynen aynen:) hic umutlanmayayım diyordu dilim, lakin kalbim inanıyordu duyacagıma, iyi ki duydum:)

    basakcım,
    bilmukabele arkadasım, bende cok seviyorum sizi:)

    nesecim,
    aglatmak istemezdim ama. cok cok karmakarısıkken yazı beni goturuyor ve hep boyle oluyor. iyi ki o kusku kalktı bak:)

    YanıtlaSil
  5. O kadar çok insan tanıyorum ki o pıt pıt atan sesi duymak için canlarını bile verebilecek.Sizin bekleyişinizi okurken kendim heyecan duydum sonunu merakla okurken kendi hamileliklerim geldi aklıma demekkki annelik her yarde her durumda aynı yaşanıyomuş dedim kendi kendime
    sevgiler

    YanıtlaSil
  6. işte bende o insanlardan biriydim utku'nun annesi. bes yıl bekledik kızımı:) yureklerimiz bir tespitim budur:)
    selamlar.

    YanıtlaSil