27 Ekim 2010 Çarşamba

Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı Kurumasın Anne

Kedilerden konuşulabilir pekala, ya da kadınlardan ya da kedi seven kadın yazarlardan. Hooop ilk aklıma Virginia Woolf düştü, onu geçtim bu kez aklıma gele gele Ayn Rand geldi. Yahu bu iki kadın da hem Türk değil, hem de anne değil. Bizden bir örnek hemen, anne olsun ya da olmasın ama bir Türk kadın yazar olsun, kim diyelim; Lale Müldür, mor kadın. Anne değil o, geçelim. İçimden başka bir renk tutayım yok yok dışımdan da söyleyeyim; Pembe. Pek tabi pembeyi çağrıştıran ilk kadın yazar: Hem Türk hem de anne. Dırırırırnının: Elif Şafak. Elif Şafak'ın çok zor anne olduğunu biliyor muydunuz? Algı meselesi işte, doğuran ve doğuramayan kadınları hep ayrımsarım.

Benim bu giriş paragraflarıyla ciddi sorunum var eminim:) Durum şudur ki; sabah erken geldim ofise, niyetim Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı'nı detaylamak, yazıyı bir an önce nihayete kavuşturmak idi. Bir yandan da kafamda bugünkü iş planı. Şu cümleye kadar iki telefon görüşmesi ve önüme gelen bir faksı öteledim ama aklım hala Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı'ndan çok Yazarlığın kadın erkek ayrımı ile bir bağlantısı olup olmadığında ve doğuran kadınlar ile doğurmayı seçmeyen kadınların hayattaki duruşunun çarpıcı farkında.

Uzatmaya, çok konuşmaya ve zihnimin karışık/dağınık çalışmasına alışığım ben. Hala konuya gelemeyişimin sebebi bu pek tabi:) Bu yaşıma kadar öğrendiklerimin, okuduklarımın etkisi olabilir bu durumla alakalı. Şu dakika düşünüyorum komplike çalışan bir zihin iyidir yahu, mesela doçentler. Adamlar/kadınlar yaşlandıkça değerleri artıyor zira işleri gereği sürekli yeni bir şeyler öğrenmek kendilerini geliştirmek durumundalar. Acaba okuduğumuz bu şaşırtıcı kitaplar bebeklerimizin zihninde nasıl bir şekil alıyor, ben bunu da düşüneyim. Şunu şunu; korkutucu öğelerden çok, şaşırtan imgelerin hayal gücüne bir katkısı var mıdır, işte bunu düşüneyim:)) Pek tabi bu yazıyı bitirdikten sonra, şimdi yeniden Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı'na dönmeyi deneyelim hep birlikte,,

Canım Behiç Ak yazmış ve resimlemiş kitabı. Günışığı kitaplığından çıkıyor kitap. Yaklaşık iki aydır evimizde, mütemadiyen iki gecede bir özel istek üzerine odasına geçip kitabı dolaptan alıp tekrar koltuğa dönüyorum çiçek kızım için. Tam olarak şöyle oluyor. ''Annesi annesi hani Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı? Hepsini getir annesi ben çınar ağacı'na bakmak istiyorum annesi.'' Harika bir kitap, güzel bir kitap, çok çok çok sevdiğim bir kitap. Ne zamandır aradığım bir kitap idi. Yayını durmuş ve basılmıyordu. Kitapçımdan kırk kez sipariş etmiş ve her alışverişte sorup yok henüz gelmedi dediklerinde üzülmüştüm. Bir Cumartesi yeniden basıldığını ve kitapçımın sipariş ettiğini hatta artık ellerine ulaştığını öğrenince çok sevinmiştim. Kitap alışverişini internetten yapamıyorum ben. İlla dokunacağım, illa sayfalara değeceğim, ötekisi mümkün değil. İnterneti araştırıp listelemede kullanıyorum, satın alma işini de kırk yıllık kitapçımdan. Ne diyorduk evet evet iyi ki basılmış.

Hikaye süper, kahramanlar ve tüm çizimler acayip şaşırtıcı. Behiç Ak döktürmüş, ellerinden öperim. İlginç bir köyü resmetmiş, köydeki ilginç bir çınar ağacını. Ayşe, babası İbo ve Ahmet ile denize kıyısı olan hatta denizin içinde olan bir köyde yaşamaktadır. Ayşe'nin babası İbo, yüksek tansiyon hastası göbekli ve sürekli uyuyan horlayan bir adamdır. Ayşe için babasının gövdesi harika bir oyun alanıdır. Çiçekli şapkalı Ayşe babasının göbeğine oyun halısını serer, üstüne mutfak setini koyar oyun oynarmış. Evin kedisi İbo'nun başının üstünde pinekler, evin kuşları babasının horlayan ağzının içine yuva yaparlarmış. Bir sabah Ahmet koşarak eve girip  Ayşe'ye çınar ağacının kuruduğu söyleyince Ayşe büyük bir hayal kırıklığı yaşar doğal olarak. İnanamaz, zira Çınar ağacı köyün kalbidir, köyün merkezidir çünkü; köydeki kadınlar Çınar ağacına çamaşır serer, çocuklar balonlarını asar dallarına, köklerine kayıklar bağlanır hatta köyün müezzini bile minareyi ağaca taşır ezanı oradan okurmuş. Çocuklar ağacın gövdesinin içine gizli bir oda yapıp oraya soba kurmuşlar üstünde çay demlemiş, saklambaç oynamışlardır. Şimdi Çınar ağacı eğer kuruduysa...

O kadar güzel detaylar var ki kitapta, örneğin köydeki evlerin pencereleri balık şeklinde, çatıları mantar şeklinde. Çatı üstlerinde merdivenler var ve kediler bu merdivenleri kullanıyorlar. Her sayfada kedi figürleri, merdivenler, toplar, İbo'nun ağzına yuva yapmış kuş, Ayşe'nin cebindeki makas, Ahmet'in başındaki elma, İbo'nun kollarına kurulan kaydırak ve bacağına dayanan salıncak son derece ilginç. Bende kızımda bayıldık. Lakin kitap üç yaş altı bebelere uygun değil, şaşırtayım derken çocukların soyut imgelerle kafalarının karışması çok olası. Dolayısıyla soyut ve hayal ürünü bir kitap olduğunu anlamayacağını düşünüyorsanız bekletin derim. Yazarın Türk oluşu harika. Bizden imgelemeler çok var kitapta; mesela çaydanlık resmi, soba resmi, dikiş makinası resmi hatta komik bir minare ve müezzin. Noel baba'dan bin kat daha iyidir:) Ciltli bir kitap değil, sayfaları ince ama dayanıklı. 9.5 Tl ödedik fiyatını da yazalım tam olsun.

Kızımla bitirelim;

- Bak annesi, bak bak annesi gördün mü kedicik nasılda tırmanıyor çatıya, bak bak annesi çocuk kaydıraktan nasıl da kayıyor, tıpkı benim gibi di'mi annesi? Ama annesi Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı kurumasın di'mi annesi?

- Di kızım,
- Di benim papatya kızım.

2 yorum: