8 Nisan 2011 Cuma

Muamma

Hayat bir garip vapurlar filan.

Hey gidi.

Nurturia'da tanıdıgım, bebeklerinin büyümesine tanık olduğum anneler ile tanıştım, kızım da bebekleri ile tanıştı. Biz ana-kız gayet kendimizden emin bindik uçağa, doğru Ankara'ya. Dönüşte bindik trene Eskişehir'e, oradan bindik otobüse Bursa'ya. Günübirlik. Bu haftasonu için de kahvaltıya İstanbul'a gidiyoruz. Bu kez İstanbul'lu anneler ve bebekleri ile tanışmak için. Babam bu duruma dün akşam şöyle bir yorum getirdi, sen önümüzdeki günlerde kahvaltıya Paris'e giderim dersen şaşırmayacağım kızım.

Babacım, Paris'e gitme planlı yok şu an için. Ama orada yaşayan bir arkadaşım olsaydı, şartlarımda uygun olsaydı gidebilirdim. Arkadaş hatrına çiğ tavuk bile yenirmiş, Paris ne güzel olur.

Sesim kesik kesik geliyor, biliyorum. Gerçekten kesik kesik. Önce ofiste bazı sitelere erişimim engellendi, sonra aynı engeli devlet yaptı. Yaşadığım ülkenin devleti sansür koyuyor internet özgürlüğüne. Özgürlük, uğruna can verilen özgürlük. Aslında bunun üzerine yazmalı çokça. Libya'da savaş var, ülkemde güzel ülkemde üzerine yazılcak, çizilecek, konuşulacak çok konu var. Modern hayat, çocuklu olmak bunları konuşmaya engel mi, değil. Neden yazmıyorum bilmiyorum. Hep mecalim yok diyorum, bunalıyorum, içim sıkışıyor ve gelecek ile ilgili endişelerden gerçekten adapte sorunu yaşıyorum. Geçiyorum, bak bak nasıl hem de...

Patates sırasının hemen altına sarımsak ektik. 20 diş kadar. Filizlenmiş kısmı üstte olacak şekilde ve toprağın sadece 5 santim altına. Birer karış ara ile. Patatesleri ekmek daha eğlenceli idi. Onlarda bir bir buçuk karış ara ile ekiliyor ve toprağa bir mezar kazıyorsun resmen. Patatesleri ikiye kesip bombeli kısmı üstte kalacak şekilde ekiyorsun. Sonra da üstünü örtüyorsun. Muamma kelimesini çok severim, şu an benim için çok önemli muammalık bir durum var. Patateslerim ve sarımsaklarım olacak mı, toprak bana hasat verecek mi çok merak ediyorum. Sırada, domates, biber, karpuz, salatalık, kabak, nane, maydonoz, patlıcan, fasulye ve çilek var. Bir de filizlenen, tomurcuklanan kiraz ağacımız.

Toprağı, eşelemeyi, kazmayı, tırmığı, çepini, çapayı seviyorum. Bitkileri, zerzevatları, hasılı; üretmeyi çok seviyorum. Beni internetten bilmem ne sitesinden aldığım markalı bir kıyafetten kesinlikle daha fazla heyecanlandırıyor evimdeki bahçem, kızımın ektigi patates ve oğlumum elleriyle ektiği sarımsak. Bu durum mizaçla ilgili, ilgi alanıyla, yaşam şartlarıyla. Araftayım ben. Kentli hayatımın içinde, 40 metrekarelik toprak bahçemde, saksıya değil de bahçemin toprağına zerzevat ektiğim için seviniyorum. Çocuk gibi hem de. Dolayısıyla umutlanıyorum, sevinç böyle bir şey, insanın yüreğine umudu sokuveriyor usul usul.

Benim umudum var, çocuklarımı toprak ile iç içe buyütmek gibi bir hayalim var, istikrar da sıkıntılıyım o kadar. Dilerim gerçekleştirebilirim.

Pek tabi geçemedim. Fukuşima'da olanlar bile beni öylesine korkuturken, ülkemde yaşanlara üzülüyorum.  Öyle üzüle üzüle, çok da yazıp konuşmadan.

Oldu mu ki,
Olmasın,
Bolca konuşabileceğimiz günler diliyorum.

Oğlumu artık emzirmiyorum, Bir hafta oldu bırakalı, henüz yazacak güce sahip değilim, o gücü bulduğumda yazacağım, tarihe bu da not düşülsün.

2 yorum:

  1. Hayal ettiğin o çok daha büyük bahçeli eve kavuşman ve bitkilerini çocuklarınla ve sevgiyle büyütmen dileğiyle.

    YanıtlaSil
  2. Aslında ne büyük şans ve güzellik o 40 metrekarelik bahçe, şu kocaman şehir hayatında.. Ne mutlu size :) Bizim her bahar balkonumuza bir sepet konuyor içi toprak dolu, küçücük alanda neler neler büyüyor, yeşeriyor. Hayretle izleyip seviniyoruz :) Sevgiler,

    YanıtlaSil