14 Şubat 2011 Pazartesi

Dilemma, İkilem ve Göçebe Trenler

Neden hep geçmişten geliyor başlangıç bilmiyorum lakin ne zaman otursam yazının başına böyle oluyor. Bir yaz günü, çok çok küçüğüm henüz. Çok çok küçüğüm yazdıktan hemen sonra kendimi bir dinazor gibi yaşlı hissettim bak. Devam edelim, bir yaz günü öğleden sonra, sıkıcı bir yazı tecrübe ediyoruz. Bol sıkıldığımı hatırlıyorum o yaz. Annem yatağa uzanıp uyku mahmurluğu yapmak istiyor, bende yanına uzanıyorum. Onların odasındayız. Ne düşünüyorsun diyorum, Bursa’yı diyor. İskenderun’da yaşıyoruz o yıllar. Bana soruyor sen ne düşünüyorsun diyor, hiç diyorum. Gitsek ya sahile.

Gidelim. Sahile, trenlere, raylara, yollara…

Delianne gitmek ve göçebe ruhu üzerine döktürmüş, keyifle okudum. İmreniyorum göçebe ruhlu insanlara. Henüz genç bir kız çocuğu iken çok okurdum Buzuner’i. Onun kitaplarıyla trenlerde hayal ederdim kendimi. Sonra bu tren metaforu kafamda yazar değiştirdi, kimlik değiştirdi, çağrıştırdıkları değişti. Değişmeyen tek şey tren deyince ilk aklıma gelen. İskenderun / Adana arası ailecek yağtığımız tren yolculukları. Şimdi bunu da anmamak olmaz tabi, bir kere eriklere haksızlık olur, bir kere babama haksızlık olur.

Yaz, ilk paragrafta tanımladığım sıkıcı yazlardan. Babaanneme gideceğiz, babam trenleri anlatmış evde bana, hatta raylı bir tren almış. Kilis’ten getirtmiş bu oyuncağı. Kaçak, kuçak. Mesela benim ilk oyuncak bebeğim arapça konuşuyordu. Zira Kilis’de kaçak pazar var bulmadıklarımızı oradan alıyoruz o yıllarda. Diyor ki, trenle gidelim annemlere. Nasıl seviniyorum, lütfen anne diyorum trene binelim. Annem tamam deyince hazırlanıyoruz, kardeşimle bende heyecan tavan. İstasyonda babam biletleri alırken biz etrafımıza büyülü gözlerle bakıyoruz.

Biniyoruz trene. Babam önde biz arkasında. Minnacık bir oda. Siyah deri koltuklar. Ayn Rand’ın tarif ettiği kompartmanların aynısı sanırım. Zira Buzuner’in anlattıkları çok konforlu. Bunlar onlar değil. Oturuyoruz, babam camı açıyor. Mis gibi yaz havası. Cam kenarında biz varız kardeşimle; iki meraklı yürek. Birden bir düdük sesi, babam diyor ki kalkıyoruz. Çuf çuf. Nasıl sallaya sallaya gidiyor, nasıl eğlenceli. Bayılıyoruz. Camdan dışarı bakmak acayip keyifli. Annem çantasından erikleri çıkartıyor. Yeşil erik, kütür kütür. Birazık da tuz, tuzlayıp tuzlayıp yiyoruz. Kapı açılıyor birden, kardeşime öğretti babam. Kardeşim biletleri uzatıyor kapıyı çalan amcaya. Amca sayıyor bizi, tamamdır iyi yolculuklar diyor. Teşekkür ediyoruz kardeşimle bir ağızdan.

Sonra babam kardeşimle benim elimden tutup trendeki büfeye götürüyor bizi, meyve suyu almaya. Vagonların arasından geçerken etrafa bakmaktan sendeliyoruz. Trenin içini çok seviyorum. Bir istasyona yaklaşıyoruz, bir makastan geçiyoruz, yolda koyunlarını otlatan çobanları görüyorum, erik yiyorum, yemyeşil, kütür kütür, annem dergi okuyor, kardeşim saçımı çekiyor, babam kitabını açıyor, ben sıkılmıyorum, yazın sıkıntısı trende birden geçiyor.

İnsanın ruhu sıkılır, sığmaz bir yere. Kaçmak için bir yol arar. Bazen raylar iyi gelir, bazen asfalt, bazen kumsal. Hiçbir yolu yoksa kaçmanın açar saman kağıda basılı yaprakları kitabın, okur, uzaklaşır. Kitap onu götürür, kitap onu sürükler, kitap ruha iyi gelir. Benim Ahmet Hamdi Tanpınar okuyasım var.

Göçebe değilim, ne ruhen, ne zihnen. Yerleşik düzeni seviyorum.Odam olmalı, kütüphanem, şifonyerim. Eşyalarımı yanımda istiyorum. Buna karşın çok eşya sevmiyorum. Eşyalar imrendiğim kentli göçebeliğimi kısıtlıyor. Lafta göçebeyim kısaca. Kelimeyi seçemedim. Dilemma mı diyeyim ikilem mi diyeyim ikircikte kaldım. Çok severim kelime oyununu, yaptım. Kusur kalmayayım.

Aslında benim uzun uzun anlatasım var, yazasım, yağasım. Lakin şimdi tam bu paragrafta kapanışı şöyle yapmayı seçiyorum. Ben trene çocukluğumdan sonra yolculuk yapmak için hiç binmedim. Yolculuk kavramı büyüyünce seyahat olarak evrildi maalesef sözlüğümde. Annelik yolculuğumu benzetmek için bir metafor seçsem şimdilerde bu tren olmaz artık sanırım. Çünkü ben büyüdüm, artık tren deyince yeşil erikler gelmiyor aklıma.

Fakat çocuklarımla bir yolculuğa çıkasım var,
Onlara Ahmet Hamdi Tanpınar okuyasım,
Yeşil erik yediresim,
Yeniden tren metaforunu kullanasım.
Dilerim nasip olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder