3 Kasım 2011 Perşembe

Tesbih ve Eylül

Çok uzun zaman olmustur, dusuneyim;

Evet cok uzun zaman olmus.

Kendimi bildim bileli alkolle aram mesafeli. Alkol almayı bilmem, içki kültürüm hiç olmamıştır. İlk gençlik yıllarımda tecrübe etmişliğim var ama geriye dönük bakıyor ve düşünüyorum da buna tecrübe demek sanırım yanlış olur. Bir bardak bira ile sarhoş olmayı başaran bir bünyem var çünkü benim. Üstelik sarhoş olunca da çok gülüyor ve nasıl oluyorsa ayakta durmayı başaramıyorum. Bir de, bu bira rakı sarap, işte bu alkol denen meret çok kötü kokuyor ve tadı hic de guzel degil. İçtigim seyin tatlı olması ve kokmaması gerekiyor. Boyle olunca da alkol çesitlerinin arasında kendime uygun bir sey bulamıyorum ben. Birkaç kez meyve kokteyli, likör ceşitleri vs. vs denedim mamafih bu kriterlerime uygun bir şey henuz tadamadım. Ne anlatacaktım ben,,

Evet, girizgahtan anlasıldıgı uzere alkol ile alakalı bir durum tecrube ettim, bunu anlatacaktım. Ne diyorduk, kafama gore ickilerin olmayısından bahsediyorduk. Lakin bu demek degildir ki alkolun oldugu ortamları tecrube etmedim. Ettim, ediyorum. Arada cıkarız dısarı kocamla, arkadaslarla, egleniriz, icerler, eslik ederim. Gecen aksam bu duruma Arap Şükrü Sokagı'nda eslik ettim.

Gormus gecirmis insanlarla kurulan rakı sofralarına dair bir suru imge geliyor gozumun onune. İlk aklıma gelen yaşlı bir amca figuru, bir rakı sofrası, balık, kavun, beyaz peynir, çesit çesit mezeler, arkada türk sanat müziği, ufaktan ama ortama sadece tını katması sebebi ile, yani muzik hakim degil sofraya. Sonra bu amcadan dinlenen bir ask oykusu, sevdigicegi kadını anlatıyor olsun mesela, hanımefendiyle kavusmuslar ama esaslı bir ask olsun, oldu olacak. Yine bu amcaya eslik eden baska bir amca, birlikte ah cekiyor olsunlar ve pesi sıra bir kadın kahkahası duyalım, mevzu bahis hanımlardan biri olsun bu kahkahanın sahibi hanımefendi. Ardından ortam hiddetlensin, birazcık memleket meselelerinden bahsedilsin, ask hikayesini anlatan amca okkalı bir kufur sallasın sofranın tam ortasında politikacılara. Sonra sofrada mevzu bahis olan hanımefendi kızını nasıl dunyaya getirdigini anlatsın, dogum hikayesinde amca duygulansın ve uzakta olan kızını telefonla arasın, konussunlar. Oldu olacak bu sırada kulak kabartsınlar arkada calan fondaki sarkıya, sarkı soyle desin sofraya;

Benzemez kimse sana,
Tavrına hayran olayım,
Bakısından suzulen,
İşvene kurban olayım.

Masadaki hanımefendi, beyefendiye suzulerek baksın, beyefendi diksin gozlerini hanımefendiye, oylece..

Hatta dahi, konunun dibine vursun sofra, bayati makamına, Turk Sanat Muziginin uzerlerindeki etkisine ve pek tabi anarak Rüştü Şardağ'ı.

Kadehler de kalksın, illa once saglıga. 

Bu bir imgeleme. Yazdığım her seyi yaşamıyorum ya da yaşadıgım her seyi yazmıyorum. Boyle oldugunu dusunenler oluyor bu vesile ile acıklayayım.  Bu vesile ile bu yazıyı neden yazdıgımı da acıklayayım; az evvel yazdıgım imgelemedeki amca ve rakı sofrasını tecrube etmedim gecen hafta, içimi sızlatan bir imgeleme tecrube ettim, maiyeti budur yazının,,

Arap Şükrü Sokağı, karsımda kocam, uzerinde beyaz gömlek, illa beyaz. Hemen yanında Nuran Abla ve Kadir. Yanımda Sevil Abla, Sibel ve Hülya. Biraz sonra gelecek olanlarla birlikte toplamda on bir kişi etmişiz. Sokaga gelen calgıcılar bir yan masamıza geciyorlar arada İstanbul Sokakları'nı duyuyorum, sonra bir bakıyorum sokagın karsı tarafındaki masadalar, Kara Çalı Gibi calıyor, bir vuruyor darbukaya müzisyen, pesi sıra inceden bir keman sesi, muzik ara ara fonda, ara ara ana kahraman sokakta. Masada muhabbet gırla, kah Sevil Abla'ya guluyoruz, kah Kadir alıyor sazı eline, kah kocama bakıyorum, kah o bana bakıyor, keyifliyiz. Aklım ara ara yuregime ara ara zihnime takılıyor. Hava biraz esiyor, üşür gibi oluyorum, uzerime salımı atıyorum.

Ben bir anneyim, bir cok kimlikten once geliyor anneligim. Az once gordugum cocuga bakıyorum, artık masada degilim. Saate bakıyorum. Hızlıca telefonumu cıkarıyorum ve bir kere de idrak ediyorum durumu. Saat 23:30. Bu cocugun ne isi var burada? Sukutırının tepesinde. Cocuk gayet cocuk. Sukutırıyla! Ben bir cocuk gordum, olsa olsa kızım kadar yası. 3,5 - 4 yaslarında, saat 23:30'da, Arap Şükrü Sokagında. Yıllardan 2011, aylardan Eylül, yazın son demleri, ben usumus ve uzerime salımı almısken bu cocuk kısa sort ve bir ince atletle. 

Bursa'da, evini gecindirmek icin, İstanbul'un Kumkapı'sı neyse o denilen Arap Şükrü Sokagı'nda, bir anne, oglunu yanına alarak tespih satıyor,,

Benim kızım aynı anda yatagında mısıl mısıl uyurken.

Simdi ben nasıl egleneyim? Anneye bakıyorum, bizim masaya yonelecegini farkediyorum. Nitekim oyle oluyor, aynı anda yan masadaki calgıcılar sankli daha bir hızlı vuruyorlar tefe darbukaya. Anne bana bakıyor, ben susuyorum. Bir tespih alır mısın ablacım?

-Sessizlik-

.

 

2 yorum:

  1. Merhaba,
    Anne olunca insan daha bir hassas oluyor değil mi?
    Hassasiyet gösterilmeyecek bir durum değil elbet ama anne olunca insanın canı daha bir acıyor böylesi sahnelerde.
    Takipteyim...

    YanıtlaSil