4 Şubat 2011 Cuma

Anne Olmaya Hazır Olmak ve Defne Joy Üzerine

Var böyle bir şey.

Zihin olarak, fizik olarak, ruh olarak hazırlanmak gerek. Hiçbir çocuk kendisi karar vermez dünyaya gelmeye. Kadın kişi erkek kişi ile bir birleşme yaşar, döllenme gerçekleşir ve dünyaya yeni bir can gelir. Bu gelen yeni bebek ailesini seçemez, şartlarını belirleyemez. Mesela ben eğer Ağrı’nın bir dağ köyünde dünyaya gelmiş olsaydım muhtemelen şimdi buraya bunları yazacak şartlara sahip olmayacaktım. İşte ben buna 'kader' derim.

Defne Joy Foster’ın ölümü üzerine bu yazıyı yazıyorum şu an. Kendimden de ilintileyecektim aslında, düşünüyordum yani böyle bir konu yazmayı. Çok üzüldüm, benden sadece bir yaş büyük bir kadın. Genç, taze anne ve evet özellikle erken ölümler sarsar insanı. Sarsıldım. Aklıma Sezai Karakoç’un şiiri düşüyor hemen, en son ne zaman anımsamıştım yine bir erken ölümde, Nehir Beyazıt’ın ölümünde.

Bugün Hıncal Uluç kaleme almış Defne’nin ölümünü, çok sert bir uslup ve pervasızca kelimeler seçmiş. Bir ölümün arkasından konuşurken insan daha mı özenli davranmalı. Mesela cenazelerde ne yaparız, kavgalı küs alacaklı dahi olsak helal ederiz hakkımızı. Üzüldüm ben yazdıklarını okuyunca. Şimdi tam bu paragrafa yandaş medya ve basında taraflı olmak üzerine de iki satır yazılabilir pekala. Lakin hiç şu an o konuya girmeye mecalim yok.

Anne olmadan evvel ben sigara kullanıyordum, alkol de alırdım-gerçi kendimi bildim bileli alkol konusunda beceriksizim ama alırdım- , Fethiye’de yamaç paraşütü yapmıştık kocamla, sonra Bursa’dan Mudanya’ya araba ile 13 dakikada girme yarışı yapmıştık, ilginç olanı girmiştik de. Hiç uyumadan işe gittiğimi bilirim, canım kaymaklı ekmek kadayıfı çekti diye Afyon’a basıp gitmişliğimizde omuştu bir gün. Demem o ki; hızlı yaşadık, keyfimize düşkündük. Sonra anne baba olmak istedik, bunu çok istedik, evliliğimize bir renk gelsin dedik, birlikte bir bebek büyütelim, altını değiştirelim, onunla oynayalım, yürümesine konuşmasına tanık olalım dedik. Hayaller kurduk kime benzer acaba diye uzunca konuştuk, bu hayale kendimizi kaptırdık ama bir türlü anne baba olamadık. Sonra bir üreme kliniğine gittik testler yapıldı, doktor direk sordu sigara içiyormusunuz diye, evet deyince, deyiverdi doktor bir kerede: sigara spermlerin kalitesini bozar yumurtanın kalitesini de etkiler. Bıraktık. Üzüle üzüle bıraktık. Daha doğmadan çocuğumuz için bıraktık.

Ardından ben anne oldum, kocam baba oldu. Birden bire tüm hayatımız değişti. Güya hazırlamıştık kendimizi ebeveyn olmaya. Başlarda, ilk aylarda, aşırı anne baba idik pek sıkıntımız yoktu, sonraki aylarda işin rengi değişti, çünkü ben yine gebe kaldım. Yetişkin gibi yaşamamaya başladık. Sürekli bir çiş kaka aşı oyun mama çorba muhabbetti. Arkadaşlarımız özellikle çocuksuz olanlar tarafından dışlandık, sıkıcı bulunduk, ki haklılar: ) Hayatımızı çocuklara göre organize ettik. Onların uyku yemek saatlerine gore dışarı çıktık ya da eve tıkıldık. Evimize misafir çok kabul etmedik, harcamlarımızı kıstık, kendi sosyal alanımızda fedakarlık yaptık, yaptık da yaptık yani. Bizim ebeveynlik serüvenimiz böyle şekillendi. Geldiğimiz şu son aşamada benim kafamda hep bir öncelik muhasebesi işliyor. Anne olmak bu vicdan sorgulamasını içime kendiliğinden sokuverdi. Diyelim arkadaşlarım beni dışarı sinemaya ya da alışverişe çağırdı. Şu işliyor kafamda hangisi daha öncelikli, zaten çalışıyorsun çocukları az görüyorsun kızım, arkadaşlarınla dışarı mı çıkmalısın yoksa evde minnolarla doktorculuk mu oynamalısın. Eve gidiyorum soruyorum hemen benim kıza, kim doktor olsun: Sen mi yoksa kardeşin mi…

Defne’yi düşünüyorum. Oğlunu çok sevdiğinden zerre kadar şüphem yok. Bunu hiç sorgulamıyorum bile. Birbirlerine doyamadılar, çok yazık oldu her ikisine de. Oğlunun büyüdüğünü göremeyecek bir kere var mı ötesi? Bebekçik de annesiz büyüyecek, ki ben bunu bilirim, iyi bilirim. Eksik!

Dayatılan bir şey var kadınlara, bende düşmüştüm bu oyuna. Yazmalıyım. Çocuk da yaparım, kariyerimden de yoksun kalmam, 38 beden bikinin içine de girerim, çocuğum olmadan önceki sosyal hayatımı da yaşarım, kocamla aramızdaki aşkı da tüketmem, çocuğuma harika annelik de yaparım. Yok böyle bir şey. Bunların hepsi aynı anda yürümez, yürüyemez, böyle güçlü bir insan olsa olsa ancak filmlerde olur.

Ünlülerde daha yoğun oluyor sanırım bu baskı, neydi şu kadın, hatırladım. Bergüzar Korel, doğum yaptıktan birkaç ay sonra bir filme kalkışmıştı ya da diziye net değil şu an aklımda. Pek ilgili olduğum alan değil. Ama örnekleri çoğaltmak mümkün, Pınar Altuğ sonra Ebru Şallı ne bileyim kimdi şu manken, tamam hatırladım Çağla Şikel. Bu yazdıklarımın hepsi doğumlarından kısa bir süre sonra hiç sarkmamış memeleri ve dümdüz karınlarıyla yeni bir projenin içinde oluverdiler. Bunların çoğu da iyi kazanan çalışmak zorunda olmayan kadınlar eee öyleyse bu hırs ne için. Bakın ben çocuk da yaptım ama sizden de geri kalmadım demek için mi…

Bir bebeği dünyaya getimek demek: eğitimliysen, azıcık olan bitenin farkındaysan biraz kendine dur demeyi bilmek demek. Dayatılan bu baskıdan kendini koruyabilmek demek. Zor ama mümkün. Bir kere bebek için. Henüz altı aylık bir bebek annesinin düz karnıyla ya da sarkmamış memeleriyle değil onunla geçireceği vakitle ilgili çünkü. İhtiyacı annesinin kucağı.Tamamen izole de olmak doğru değil ama ne bileyim sanırım biraz da kendini ötelemek gerek ebeveyn olduktan sonra.

Ah Defne, emziriyormuşsun, ah Defne bebeğin hastaymış geçen hafta, ah Defne keşke demek yersiz biliyorum ama keşke hiç girmeseymişsin şu reyting için yapılan yarışmaya. Olan oğluşuna oldu. Annesiz bir bebek ne kadar zor büyür, nasıl çabuk olgunlaşır. Dilerim kocan bu işi kotarır, bebeğinizi iyi büyütür. Eğer gökyüzünden görebiliyorsan ki ben hep öyle hayal ederim kafamda, dilerim şu on sekiz aylık annelik maceranda bebeğine kokunu doya doya koklatmışssındır. Dilerim yukardan huzur ve şefkatle bakıyorsundur oğluna.

Nehir’in annesi yazmıştı, hiç unutmam o satırı. Çok etkilenmiştim. Şöyle demişti: Nehir iyi ki ısrar etti onu kucağımda taşımam için, iyi ki belim ağrıya ağrıya onu kucağımda taşıdım.

Çocuklarımıza sıkı sıkı sarılalım, her anı doya doya yaşamaya gayret edelim. Önceliğimiz bebeklerimiz olsun. Onlar büyüdükten sonra her şey olur, herşeyi erteleyebiliriz ama onların ilk gülüşünü, ilk yürüyüşünü, ilk adımlarını kaçırmayalım. Onlar için kendimize iyi bakalım, sigara kullanmayalım, spor yapalım, sağlıklı yaşamaya çalışalım.

Anne ölünce çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde bir siyah çubuk
Ağzında küçük bir leke

Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne

Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne

Sezai Karakoç.

3 yorum:

  1. sevgiyle kal güzel yürek...
    çok güzel yazdın yine...

    YanıtlaSil
  2. Çok etkilendim şiirden de yazınızdan da..Çocuklar annesiz kalmasın...

    Nazife

    YanıtlaSil