10 Şubat 2011 Perşembe

Sloganlar

Yazı yolunu bulur genelde, kendi içinde bir algoritması vardır. En çok kalemle yazmayı seviyorum. Klavyeyi naylon buluyorum, evde çok yapar-d-ım. Kış balkonunda, az ışıkta. Oldum olası çok ışığı sevmem zaten, başım ağrır. Aslında çok baş ağrısı da yaşamam. Baş ağrısı şikayetim azdır ve itiraf en fazla değer verdiğim uzvum, başım ve yumurtalıklarım. Her ikisinde de üretim var ve sanırım ben tüketimden çok üretimi seviyorum. Hey allahım biri beni durdursun yoksa boşaltım sistemimizin uzuvlarına gireceğim.

Dur. Sakin. Nehir duruluyor, yavaş yavaş akıyor. Bak bir gölet oluştu orada. Sessizlik var. Sessizlik, sadece su sesi.

Karpuz koydu babam suya, soğusun diye. Bir yandan annem domatesleri yıkıyor suda. Şimdi salata yapacak. Ziya Amcam tutturdu güveç de güveç diye. Babamla kapıştılar, Attila’dan başladılar, Lenin’den çıktılar. En son Lenin’in bürokratik sisteminin özgürlüğü engellediğini tartışıyorlardı. Bıraktım, kendi hallerinde konuşuyorlar.

Oy oy oy, annem arabanın kapısını açıyor, müzik başlayacak şimdi. Ne kadar neşeliler, bayılıyorum. Kardeşim bana bakıyor, bunun ne anlama geldiğini iyi biliyorum. Başlayacak şimdi Başın öne eğilmesin’i söylemeye, annem basacak kahkahayı. Şimdi bu şarkının şöyle bir hikayesi var; Edip Akbayram’dan nefret ediyoruz kardeşimle lakin annem bu şarkıyı çok seviyor. Kardeşimde bu şarkının taklidini çok komik yapıyor. Annem keyifle şarkıyı açınca kardeşim bir taklide başlıyor, annem baskıyor kahkayı. Gülüşüyoruz.

Ziya Amca’m babamın kan kardeşi, İstanbul’da yaşıyorlar. Beden eğitimi öğretmeni. Serpil Yenge’m bankacı, bir çocukları var adı Attila. Ziya Amcam milliyetçi, sağlam milliyetçi. Babam sosyalist lakin kafası bozulunca kızıl komünistim ben diyor. Birbirlerini çok seviyorlar çok takılıyorlar.Biri Devrim yazıları yazarken öteki aynı yazıyı silip Ya Sev Ya Terket yazıları yazmış vakti zamanında. Tüm bu farklı görüşlerine karşın ikisi de ülkesini çok seviyorlar ve bir şekilde iletişiyorlar.

Burası Uludağ/Çobankaya. Bir Pazar günü. Aile pikniği yine. Ziya Amcamlar Bursa’dalar ve hep birlikte dağ havası eşliğinde toprak tencerede güveç yapacaklar. Babamla Ziya Amcam bol bol kapışacak, Lenin’den girip Beşiktaş Galatasaray transferleri üzerine atıp tutacaklar. Bir sürü siyasi argüman, peşi sıra politikacılara okkalı küfürler, annemden ince espiriler, Serpil Yenge’mden de yakınmalar duyacağım.

Kardeşimle çok sıkılıyoruz, tüm günün böyle geçmesini istemiyoruz ama yapacak bir şey yok. Babam da annem de Pazarları beraber olmamız konusunda çok titizler. Babama ne zaman desem; Ama babacım biz kızlarla plan yapacaktık Pazar günü diye, bir başlıyor konuşmaya, susması uzun sürüyor. Öyle şeyler sunuyor ki her seferinde ona hak veriyorum. Her seferinde Pazar günü yapacak bir şey yaratıyorlar. Piknik, alışveriş, ufak bir gezi, sinema, evde tavla partisi illa bir şey buluyorlar Pazar gününe. Alıştık böyle yaşamaya.

Geri dönüş yolu, Bursa’ya. Öndeki arabada babamlar var, ben Ziya Amcamların arabasındayım Ziya Amcamın oğlu Attila’da bizim arabada, yer değiştirdik.. Yavaş yavaş salınıyoruz şehre doğru. Camlar açık, yaz. Babamın sesi geliyor: Mahir Hüseyin Ulaş, bekliyorum usul usul hep ben derdim devamını, hooop Attila’nın sesi geliyor cılız: Kurtuluşa Kadar Savaş. Ziya Amcam basıyor kahkayı.

Şu an bende gülümseyerek yazdım bu yazıyı, hatta yazının bir yerinde tıkandım babamı aradım, yahu baba sizin böyle bir sloganınız vardı, vardı da Ziya Amcamlar karşılığında hangi sloganı atarlardı hatırlayamadım dedim. Boşver o faşisti şimdi nerden aklına geldi eylem mi var yoksa diye soruverdi. Beş dakika sonra Ziya Amcam aradı, babamla konuşmuşlar, çok özlemiş beni, çocukları sordu, gözlerinden öperim benim akıllı kızım dedi, tam telefonu kapatırken ekledi: Söyle o baban olacak hayırsıza şöyle derdik biz:

Komunistler Moskova’ya.
Milliyetçi Hareket Engellenemez.

Ziya Amca Moskova kaldı mı allah aşkına, babam eski babam mı, sen eski sen misin, ben nasıl seviyorum sizi, nasıl özlüyorum, kim bilir Attila ne kadar büyümüştür, yengem nasıl acaba, keşke hiç büyümeseymişim Ziya Amca, keşke o yıllardaki gibi kalsaymışım, ben sanırım eskisi gibi değilim, birçok şeyi özlüyorum. Diyemedim. Peki canım amcam söylerim babama dedim ve kapadım telefonu,,

Az önce.
Tarihe not düşülsün bu.
Özgüranne bir yazı yazmış peşi sıra Bursa’da iki çocuklu bir kadın böyle bir izdüşümü yaşamış,
Ne İlginç.

2 yorum: