4 Ağustos 2011 Perşembe

Otlar

Selda’m, Cancağızım,,

Sana cancağızım demek ne güzel, nasıl umutlu. Nazım’ın karısına yazdığı mektuplar gibi. Ne der Nazım Abi o mektuplarda; ‘Ben iyiyim Piraye, iki fanile iki don kafi. Sağlığım sıhhatim yerinde, bir de özlem olmasa. Yakındır kadınım, özgürlük yakın. Güzel günler bizi bekliyor Piraye,,

Ben yanmazsam sen yanmazsan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.’

Bunun gibi bir şeyler sanırım Selda’m. Ben bu konuda başarılı değilim. İlyas’ın da dediği gibi daha mühim meselelerim var. Güya gözaltı Selda, alakası yok işin aslının. Bildiğin bir koğuş burası. Arkadaşlar kendi icatlarını oluşturmuşlar, medeniyet buradan geçmiyor. Levhalar bulmuşlar, ateşi ilk insanlık gibi icad etmişler sanki. Levhaların üzerine bir mekanizma gecirmişler, ocak görevini görüyor bu. Böylece yemek yemeğe çalışıyoruz. Su çok kısıtlı, haftada bir hamama gidiyoruz, soğuk su ile yıkanmağa çalışıyoruz. Sabunsuz.

Her sabah aramızdan birini sorguya alıyorlar, giden kişi göz ucuyla bize bakıyor, uğurluyoruz. Akşamları karşılama kısmını geçeyim mi Selda? Geçeyim. Çözülen çözülene Selda, aklını kaçıran kaçırana. Delilik özgürlük müdür, değildir. Adamı delirtir bunlar, billahi delirtir.

Buradan çıkacağıma inancım sonsuz. Bizi ne vakte kadar tutacaklar ki, bildiğin saçmalık, dayanak yok, ortada suç teşkil edecek bir durum yok, biz buradayız. Çok öfkeliyim, öfkeme yenilip arada nara attığım oluyor burada. Kürt Said diyor ki yapma Dalgıç Mehmet. Şimdi seni alacaklar içeri, dikkat çekme.

Çekeyim anasını satayım, ne olacaksa olsun. Bıktım beklemekten. Okuyacak kitap da yok, daha evvel burada kalanlar Marx’ın, Lenin’in kitaplarını hatmetmişler. Yeni içeri girenler için güzel kaynaklar, lakin ben bunları biliyorum ki. Said kürtçe öğretmeye heves etti, sorguya aldılar onu gecen hafta, şu an öğretecek hali de yok. Doktor Mehmet var aramızda, o da senin gibi Tıp terk, o iyileştirmeğe uğraşıyor Said’i. İyileşecek, iyileşmeli…

Gözlerim Faruk’u arıyor. Eczacı Faruk’u. Sen pek hazetmezdin onu ama yakalandığımız akşam Faruk olmasa ben şu an hayatta olmazdım Selda. Gerçi yine onun sayesinde burayım ama, en azından yaşıyorum. –her ne kadar buna yaşamak denirse- Kızılay’ın yukarısında tam önceden konuştuğumuz yerde Faruk’dan  İlyas’ın yazdığı manifestoları almış yukarı çıkıyordum. Gelip seni alacaktım Şah’tan. O sırada karşıma çıkıverdi şerefsizler, baktım yedi sekiz kişiler, üzerimde silah yok, biri pardesusunu actı, belindeki silahı farkettim. Faruk’la buluştuğumuz yere doğru koşmaya başladım, beklemiş beni, ne olur ne olmaz diye, koştuğumu görünce  açtı apartmanın kapısını, aldı sakladı beni içeri. Bekledik biraz. Bu şerefsizler tam apartmanın önünde söylene söylene bizi ararken gıkımızı bile çıkartmadan sessizce bekledik. İşte o vakit dedim Faruk’a. Oğlum bunlar beni mimlediler dedim. Selda sana emanet dedim, beni öldürürlerse ya da kaçırırlarsa Selda’yı İlyas’ın evine bırak onu İlyas saklar dedim. Ortalık durulana kadar dışarı salmayın sakın kızı dedim. Tamam lan dedi, ya beni de kaçırırlarsa o zaman ne bok yiyeceğiz dedi. Keşke İlyas’a da haber salsaydın dedi. Saldım saldım dedim, gülerek. Ulan Faruk, açılır mı hiç o kapı.

Apartmanın kapısını bir açtı karşımızda itler. Polislere haber salmış şerefsizler. Ben sağa doğru kaçtım o sola. Daha sokağı dönmeğe varmadan yakaladı itler beni, sonrası malum. Faruk nerede acaba, o gelmedi buraya, öldürdüyseler eger onu ben de Dalgıç Mehmet’sem kanını yerde bırakmam şerefsizim.

Düşündükçe deli oluyorum, canım sıkılıyor. Seni hep İlyas’ın yanında tahayyul ediyorum. Faruk’da orada olmuş olsun. Bazen aklıma olmayacak şeyler geliyor, ağlamaklı oluyorum. Ya Faruk’u vurdularsa, ya İlyas’ı içeri aldılarsa, ya sen İlyas’a gidemeden Dalgıç Mehmet’in sevgilisi oldugun icin gözdağı amaçlı…

Bu mektubu okuyor ol Selda’m. İlyas’ın yanında olmus ol. Faruk’da yanınızda olsun, yine atışıyor olun. İlyas manifestolarını yazıyor olsun, sen yazdıklarını yuksek sesle okuyor ol. Faruk arada takılsın sana burjuva mısın kızım niye saclarını sallıyorsun desin, sen ciddiye al, sinirlen, ben çıkayım buradan o saclarını koklaya koklaya opeyim seni.

Selda, yabani bir ot gibiyim,
Leş gibi kokuyorum,
Kelimelerim cümlelerim güzel degil,
Ben kusurluyum,

Adım Dalgıç Mehmet,
Bekliyorsun ve beni bu kusurularımla seviyorsun değil mi?

Hasretle,
Koklayarak.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder