12 Kasım 2010 Cuma

Kayıp Saten Gülkurusu Gecelik

Dün gece,
İş çıkışı,
Galatasaray Spor Tesisleri,
Halı saha maçı,
Lodos.

Eve gitmedim. İki saha var burada, biri büyük, diğeri küçük olan. Büyük olanın hemen yan tarafında dışarıya masa atmışlar onlardan birine oturuyorum. Uzun boylu, yakışıklı kocam şaşkın ama suskunluğumdan sesini çıkartmıyor. Sadece izlemekle yetiniyor. Elim telefona gitti arabada evi aradım. Akşama geç geleceğimizi söyledim, küçük bir genç kızken babamdan izin aldığım gibi kayınvalidemden izin aldım. Çocuklarla ilgileniyor, çocuklarla ilgileniyor, çocuklarla ilgileniyor. Vicdanım, yüreğim, zihnim, Galatasaray formasını giymiş yakışıklı kocam, kitabım, lodos ve ben. Baş başayız.

Aslında detaylamak gerek. Benim canım kocam haftanın bir gecesini kendine ayırır, kendini korumasını bilir, sınırları ve limitleri bellidir. Haftanın her Perşembe akşamı maça gider arkadaşlarıyla. Bu onun alanıdır, onun kendine ait zamanıdır. Çocuklardan sonra benim beceremediğim bir şey bu. Vakti zamanında kendi beceriksizliğimi kocama ödetmekle de meşhur olmuşluğum da vardır. Bana her zaman bir gece sen de çık der bende ona ama çocuklar, onlar daha önemli, daha öncelikli deyip vicdan sorgulamalarına girişirim. Ama dün gece…

Dün gece birden ilginç bir şey oluverdi. Beni almaya geldiğinde gayet kendimden emin arabaya bindim. Elim telefona gitti, evi aradım, gecikeceğimi söyledim, kocama döndüm, bende geliyorum dedim. Ve işte şimdi burada, elimde kitabım, karşımda tüm endamıyla duran koşan kocam, öylece duruyorum. Ben bu adamı çok seviyorum. Ben bu adama daha kötüsü hayranım, ben bu adama yine yeni yeniden aşık oluyorum, çaktırmıyorum. Nasıl temiz bir zihindir bu yarabbim, nasıl da kendisini korumayı becerebiliyor.

On iki kişiler ve bir topun peşinde koşup duruyorlar. Arkadaşlarından biri yeğenini getirmiş o hakem oldu. Elinde düdük çok komik. Arada bağırıp duruyor kocam : Beyler yavaş yavaş beyler, sakin sakin, hanımlarda var burada küfür yok. Bana ithafen, canım kocam: ) Bir gol atıyor sonra espriyle karışık yanıma koşuyor, kızıma hamileyken birlikte maç izliyorduk orada bir futbolcunun karısı hamileymiş gol attıktan sonra topu formasının içine koyup karısın yanına koşup golü doğacak çocuklarına armağan etmişti ve biz birlikte izlerken ben ağlamıştım duygulanıp. Unutmamış kocam, az evvel gol attıktan hemen sonra eline topu alıp yanıma doğru koştu ve topu formasının içine sokuverdi. Birde eliyle üç üç yapmasın mı. O da üçüncüyü istiyor biliyorum: ) Nasip olsun.

Ara verdiler, bu sırada aralarından bir ikisi lay lay lay lay lay nidalarıyla sahaya girip tepsinin içinde baklavayı gezdirdi. Kazanan baklavayı götürecek. Sonra koca tepsiyi getirip benim masama bıraktılar ve olanca hızıyla maça devam ettiler, çok ciddiye alıyorlar suratlarından belli. Şimdi usul usul oturup kitabımı açtım, hava harika, hava inanılmaz, lodos. Bir fırsatta lodos’u da anlatasım var, notumu alayım. Farkettiyseniz şu satıra kadar ne kızımı ne oğlumu yazmadım, bu annelik ve çocuklara ilgili değil, bu onların dünyaya gelmesine vesile olan şaşkın iki insanla alakalı.

Saçlarımı dağıttım, kalemimi çantama attım, bergamot aromalı bir çay söyledim. Artık kocamı izlemiyorum, sesini duyuyorum sadece. Kitabımı aldım masadan, yeniden devam ediyorum okumaya. Kitap okuma ritüellerim var benim. Ciddi okuduğum kitaplarda saçlarımı toplar, yüzüğümü çıkartır, elime yıllardır bırakmadığım Rotring’imi alır, altını çize çize okurum. Ama bu ciddiyet gösterdiğim bir kitap değil. Özen de göstermiyorum. Zira popülist kitaplara hep burun kıvırırım ben. Popüler olduğu zamanlarda aynılaşmamak ve ukalalığımdan, kışt kışt der satın almam. Ama bu kitabın hayatıma dahil oluşu da enteresan oldu. Bir kuzinim var, şımarık, aklı bir karış havada. Kişisel gelişim kitapları okur, moda olan her şeyi takip eder ve beni deli eder. Neyse geçen hafta bizdeydi, ablacım bana bir kitap verir misin dedi, eline tuttum Siddharta’yı verdim. İki gün sonra geldiğinde inanamadım, çok sevmiş, başka bir oryantalist yazarı tanıyıp tanımadığımı soruyor ve elinde bir kitap, bana getirmiş. İlla okumalıymışım, bana iyi geleceğini düşünüyormuş, arada şımartmalıymışım kendimi ve yedi bin yaşında gibi davranmamalıymışım. O benim içimdeki küçük kız çocuğunu biliyormuş ve onu çok özlemiş. Allah aşkına on yedi yaşındaki bir genç kızdan bunları duyduğunuzu düşünün şimdi, benim yerimde olsanız ne yapardınız: Elbette kabul ederdiniz ve okurdunuz. Dırırınının kitabın adını açıklıyorum şimdi : Ye dua et sev.

Kitap başından sonuna bir iç ses. Tam bir romantik komedi filmi gibi. Böyle düşünürken yanılmıyorum zira Amerikan kültürü elbette okumayı sevmeyen Amerikalılar için kitabın filmini de çekmiş. Pek tabi Julia Roberts ile can bulmuş Liz karakteri. Otuzlu yaşlarının başında yeni boşanmış bir kadının yolculuğunu anlatıyor lakin anlatıcı resmen bir iç ses. Komik bir iç ses, basit bir dil, basit bir kitap. Yormayanlardan ve altını çizmeye gerek kalmayanlardan. Kitapta İtalyan erkeklerin maç izlerkenki hallerini anlatan sayfada kitabı bırakıp kocamı izlemeyi seçerken aklıma kuzenimin dediği geliyor. Demek ki neymiş: Hayat dersleri sadece yaşlı insanlardan gelmezmiş. Bazen 17 yaşındaki bir genç kız bile size hayatınızın dersini verebilir. İlknur okuyorsan burayı, bayılıyorum sana canım benim…

Nihayet maç bitiyor baklavayı almaya geliyor kocam yanıma. Bize bir şeyler oluyor ciddiyim. Özledim diyor ve ağzıma elleriyle bir dilim baklavayı veriyor. İtalyan erkekleri de halt etsin Allah aşkına. Pizzayı değil baklavayı seçerim her koşulda. Duş alıp geliyor, arabaya biniyoruz ve arabanın içi mis gibi kokuyor, saat henüz gecenin dokuz buçuğu ve ben çocukların uyumasını dört gözle bekliyorum.

Saçlarımı hiç toplamadım, dağınık kaldılar tüm gece boyunca. Evde pembe pijamamı da giymedim. Ben kocamı çok özlemişim, ben kendimi çok özlemişim. Savruk olmak çok yorucu, çocuklar uyuduktan sonra tam yarım saat saten gül kurusu geceliğimi aradım yok anacım bir türlü bulamadım.

İyi ki bulamadım,
Canım kocam,
Seni öyle çok.

Arada boş verelim;
Bırak dağınık kalsın…

Pier Lucci Collina’ya.
Re re re ra ra ra…



4 yorum:

  1. Işığım,
    Hep parla.

    Seviyorum seni, milyon kez.

    Pier Lucci Collina.

    YanıtlaSil
  2. cok begendim :)
    bu arada Ye, Sev, Dua Et'i nasil buldun? milyon kez basladim ama bir turlu ilerleyemiyorum. kaptiramadim kitaba kendimi. cevirisinden gibi geldi sanki. acaba orjinalinden mi okusam?

    YanıtlaSil
  3. Benim canım,,

    Ben de seni seviyorum.

    Milyar kez.

    YanıtlaSil
  4. Neşe'cim,

    Bilmiyorum ki orjinali nasıl, turkçe'den okuyorum. Basit bir kitap, içeriğinde aman aman bir şey yok, sevmediysen zorlama kendini.

    Eğlenceli diyelim.

    YanıtlaSil